21 Aralık 2010 Salı

Alpay - Eylülde Gel

Taşındık! Hepinizi bekliyoruz yeni adresimize: Her Şarkı Bir Anı

Hiç bir şeyden çekmedim şu dünyada, beden dersinden çektiğim kadar.

Spora olan ilgisizligim taaa çocukluk yıllarına gider. Sekiz yaşımdayken, sevgili babacığımın beni büyük bir keyifle götürdüğü futbol maçını burnundan getirdiğimi çok net hatırlarım. Adamcağız bir daha asla böyle bir şeye yeltenmemeye maç bitmeden yemin etmişti. On yaşımda, ilkokul öğretmenimin zoruyla başlayan futbol kariyerim, 10 dakika sonra kazara kendi kaleme gol atmam ve buna müteakiben tüm takımın üzerime çullanmasıyla sonlanmıştı. Ailece gidilen pikniklerde herkesler top oynarken, ben bir köşeye çekilip kitap okurdum. Mahalle aralarında futbol topu gördüğüm zamansa, rota değiştirirdim. Ya top benden yana gelir de geri atmak zorunda kalırsam?

Beden dersleri, her okul yılı aynı şekilde başlardı: uygun adım yürüyüş. Sağa çak! Sola çak! İleri, marş! Yıl ilerledikçe beklentiler yavaş yavaş artardı. Düz takla - bunu attık, atlattık. Ters takla - zar zor, güç bela, neyse, sonunda… Parende? Hoppalaa!!!

Anadolu Lisesindeki beden hocamız okulun oldukça başarılı hentbol takımını çalıştırırdı, disiplinliydi, acımasızdı. Arada canını sıkan oldu mu:“Herkes spor salonunun etrafında 15 tur atıyor” deyiverirdi. Bana da fena takmıştı. Orta ikide her dersim en az yedi, sekizken, bedenim dörttü. Nerdeyse sınıfta kalıyordum. Allah’tan, beni çok seven Almanca hocam araya girdi de, “ters takla”dan kurtarma sınavına girip dörtbuçuktan beş alarak paçayı kurtardım.

Lise yılları bambaşkaydı. Beden hocası Sabri Bey çabucak kavramış, Fen Lisesine gelmiş test sınavlarından kafaları testiye dönmüş öğrencilerden fazla sportif olmalarını bekleyemeceğini. Her ders bir iki ısınma hareketi yaptırdıktan sonra, serbest bırakırdı bizleri. Kimileri salonda basket maçı yapar, kimileri muhabbet eder, kimisi de ders çalışırdı. Herkesi hoşgörüyle karşılardı Sabri Hoca. Onun sayesinde hayatımda ilk kez beden dersi travmatik bir süreç olmak yerine, baska derslerin ödevlerini bitirmek için kullandığım bir zaman dilimi haline gelmişti.

Lisede ikinci dönemin sonu. Sabri Hocanın karneler için not vermesi gerekiyor. E oturduğumuz yerden not almamız da pek yakışık almayacak. N’apsın adam! Bize bir hafta basketbol faul atışı öğretiyor. Sonraki hafta tüm sınıf sıraya giriyoruz, atışı deniyoruz. Her öğrencinin üç atış hakkı var. Hoca izliyor, bir not söylüyor. “Sekiz, geç!”, “On, geç!”, “On, geç!”. Eli bol. Herkes mutlu, notunu alan kenara çekiliyor. Sıra bana geliyor. Birinci atış potanın yanından bile geçmiyor. İkinci ondan better. Üçüncü de top hafif dokunuyor fileye, nazikçe. Hocaya bakiyorum “Geç!” diyor, yüzünde anlam çıkaramadıgım bir ifade. “Hani notum nerde?” der gibi bakıyorum adama. Bekle biraz tarzında bir işaretle karşılık veriyor. Bozuluyorum. Allah Allah!! Çaresiz bekliyorum. Tüm sınıfa teker teker not verdikten sonra çağırıyor beni:
- Gel bakalım.
- Buyrun hocam.
- Kaç aldın sen, sence?
- Bilmiyorum hocam.
- Alpay’ın bir şarkısı var, biliyo musun?
- Hangisi hocam?
- Sen Eylül’de bedenden bütünlemeye geliyosun.
- Yapmayın hocam.
Bunların hepsini gülerek söylüyor hoca. N’oluyor, emin degilim. Bedenden kalmak çok da imkan dışı değil benim için. Doğru olabilir mi? Yine bela mı olacak başıma bu ders? Neyseki Sabri Hoca beni fazla üzmüyor.
- Sekiz aldın, otur.
Hemen rahatlıyorum, sırıtıveriyorum. Tam sırtımı dönüp gideceğim:
- Özgür! Bari biraz söyleseydin, diyor.
Kırmıyorum, nakaratını söylüyorum o güzel Alpay şarkısının.

3 yorum:

Ilknur dedi ki...

Sabri Hoca her donem turnikeden not verirdi ve turnike benim fen lisesindeki en buyuk kabusumdu. Sira bana gelince butun sinif, "kosun kosun, ilknur turnike atiyor" diye birbirlerine haber verirdi ki, kimse bu eglenceden mahrum kalmasin :)

Unknown dedi ki...

bu sarki benim icinde defalarca "butunleme" habercisi olarak kullanilmisti ... bir cogu tehdit idi ama Gulsum Hanim sonuna kadar goturdu ve eylul de bulusmustuk :)

Otto Tarchin dedi ki...

Ahmet Topbas, anadolu lisesinin efsanevi beden hocasi, hentbol takimini dunya sampiyonu yapan aziz adam. sert cizgili, kemikli suratli, kel kafali diye hatirliyorum.

bir bahar gunu bahcede tum okul toren icin toplanmis, 23 nisan miydi 19 mayis miydi, simdi cikaramayacagim. megafonun uzaktan gelen sesinde biri siir okuyor, uc arkadas spor salonunun oradaki kayisi agacinin tepesinde cagla arakliyoruz. Topbas asagiya sessizce yaklasmis. Bizi seyrediyor, feci sinirli, burnundan alev fiskiriyor, boyle ejderha gibi. Disipline verecek, onde o arkada biz tek sira mudur muavininin odasina gidiyoruz, muavin din ogretmeni Gazi Ozdemir. Yemekhanenin onunden gecerken cepteki caglalari teker teker yere bosaltiyoruz. Topbas goruyor, ofkesi bir kat artiyor, bize caglalari yerden tekrar toplatiyor. Muavinin odasindayiz, disipline verildik. O kadar sinirine ragmen tek tokat atmadi herif. Simdi dusunuyorum da, zamaninin otesinde buyuk adammis.

Alakasiz oldu ama senin yazin bunu hatirlatti bana.