12 Ocak 2011 Çarşamba

Barış Manço - Ahmet Bey'in Ceketi

Taşındık! Hepinizi bekliyoruz yeni adresimize: Her Şarkı Bir Anı

Doktora için gelmişim Amerika’ya. Gözüm kara. Yeni bir ülke, çatpat bildiğim bir dil. Herşeye hazırım. Kendime ait bir evim olsun istiyorum. Yıllarca yurtlarda bin türlü insanla oda paylaştıktan sonra, herşeyiyle benim olan bir ev. Dersler başlamadan üç hafta önce gelmişim ki ev bulayım. Kazın ayağı öyle değil tabi.

Amerika’nın çoğu yerinde otomobilin yoksa yandın. Toplu taşıma yalnızca üç-dört büyük şehirde dişe dokunur seviyede, kullanılabilir durumda. Taksi desen, hem çok nadir bulunur, hem ateş pahası. Bu yüzden ev arama işi için, Amerika’ya geldiğim ilk gün tanıştığım bir Türk’ün yardımına muhtaç oluyorum. Kızcağız beni evinde misafir ediyor, epey uğraşıyor, onca siteye götürüyor ama nafile. Tek başıma kalacak bir yer bulmam imkansız. Üç hafta önce değil, üç ay önce ayarlamam lazımmış. Moralim bozuk, kara kara düşünürken o arıyor. Aynı bölümde doktora programına başlıyormuşuz. İki kişilik bir ev tutmuş ama ev arkadaşı yokmuş. Ne dermişim? Ne derim ki! Seçeneğim mi var?

Hemen kontrat imzalanıyor. Apartman okuldan uzakca; ama temiz, yemyeşil bir sitenin içinde. Otobüs hattı üzerinde. Gerçi otobüs akşamları ondan sonra ve haftasonları işlemiyor ya, onun da bir çaresi bulunur. Dairenin anahtarı alınıyor. Tabii bomboş içerisi. Acele eşya almak lazım. Hayatımda eşya almamışım, üstelik cebimde ailemden aldığım cüzi bir para. Ne yapacağımı bilemiyorum. En uygunu eskiciler diyorlar. Kullanılmış eşyalar satan bir dükkana gidiyoruz. Tedirginim. Bu yaşıma kadar başkasının çorabını bile giymedim ben. Ama elden ne gelir! Yenisine vereceğimizin çok çok altında fiyatlarla temel ihtiyaç, bir iki parça alınıyor. Döşek, çalışma masası, sandalye, kitaplık: hep ikişer ikişer. Bir de oturma odasına kanepe. Kanepe ucuz mu ucuz ama eşek ölüsü gibi ağır. Tahtadan değil betondan mübarek. Yeni ev arkadaşımla birlikte hepsini taşıyoruz eve. Gıkım çıkmıyor ama kollarım kopuyor. Ben pazardan 3 kilo domatesi zor taşırdım iki hafta öncesine kadar.

Sonra K-Mart’a uğruyoruz. Ordan da nevresim, yastık, yorgan falan. Ben hemen ucuzundan bir de teyp alıyorum. Müziksiz yapamam ya! Akşam yeni evimizde pizza yiyor, muhabbet ediyoruz. Birbirimizi tanıyoruz. Kibarız, mesafeliyiz. İstanbul’da büyümüş. Özel bir liseye gitmiş. İki yıl New York’taymış burdan önce. Bense Amerika’ya geleli on gün olmuş. Ülkeyi, insanları tanıyor. Haliyle İngilizcesi de benden çok daha iyi. Pek çok açıdan farklı dünyaların insanıyız. O Türkiye’de kürek takımındayken, ben bedenden kalma tehlikesindeydim. Ben müzik hastasıyken, onun bir kasetçaları bile yok. Kısmet işte, Amerika’daki ilk ev arkadaşım o olacak.

Uzun günün yorgunluğu, bitap bir şekilde erkenden yatıyoruz. Yeni aldığımız döşeklere, yeni taşındığımız odalarımızda. Ben hemen uyuyuveriyorum, ellerim, kollarım sızlayarak. Ne kadar geçmiş bilmiyorum, uyanıyorum göğsümde bir ağırlık. Oda kapkaranlık. Gözüm alışınca bakıyorum, yüzünü pek seçemediğim biri elinde bir ütü, göğsüme bastırdıkça bastırıyor. Avazım çıktığı kadar bağırıyorum yeni ev arkadaşıma “Yetiş! Lütfen, yetiş!” diye. Çocuk hızla giriyor odama, ışığı yakıyor.
“N’oldu?”
“Biri vardı odamda, elinde ütüyle”
“Yok abi, kabus görmüşsün sen. Yat uyu geri”
Girdiği gibi hızla çıkıyor odamdan. Işık hala açık, benim gözlerim açık. Öylece kalakalıyorum. Daha tanışalı 24 saat olmamış. Kesin beni psikopat zannedecek. Ya yarın beni evden kovarsa? Gözüme uyku girmiyor gece boyu.

Sabah beraber sessizce kahvaltı ediyoruz. Kemküm ederek özür diliyorum gece olanlar için. Hiç başıma gelmemişti, diyorum. Manyak değilim, demeye getirerek. Önemli değil, diyor. Aklından geçenleri düşünmek bile istemiyorum. Başka ne desem bilemiyorum. Her zamanki gibi müzik imdadıma yetişiyor. Müzik dinler misin, diye soruyorum.
“Çok dinlemem, ama Barış Manço’yu severim”
“A bende tüm kasetleri var”
“Şeyin olduğu kaset var mı? Ahmet Bey’in Ceketi”
“Sahibinden İhtiyaçtan. Var, var. Getiriyim, dinler miyiz?”
Gülümsüyor: “Hadi dinleyelim”

İyi ki varsin müzik. Sağolasın Ahmet Bey ve ceketi.

1 yorum:

AZOB dedi ki...

O koltugu ben de tasimaya yardim etmistim vaktiyle, bilirim! Ne guzel yazmissin Ozgurcugum, bu hikayeyi daha once dinlemis olmama ragmen, sanki yanindaymisim gibi hissettim...