4 Ocak 2011 Salı

Vedat Sakman - Götürelim Abi

Taşındık! Hepinizi bekliyoruz yeni adresimize: Her Şarkı Bir Anı

Ev, müzik. Pasta, börek. Biri bana mutluluğun resmini çizebilir misin diye sorsa, dördü de fırça darbelerimle yaratacaklarımın arasında…

Yıllarca hafta içi her gün, sabahtan akşama ders göre göre darbe almış bedenime ve zihnime üniversite hayatı ilaç gibi geliyor. Haftanın her günü ders yok. Dersler sabahın köründe başlayıp, akşama kadar sürmüyor. Dahası, derste var mısın yok musun, çoğu hocanın umrunda bile değil. Okuldan kaçabilmek için izin kağıtlarına, hasta raporlarına, hayali akraba yaralanma ve sakat kalmalarına gerek yok. Özgürlük bu olsa gerek diye düşünüyorum.

Öyle okuldan, dersten kaçıp şehrin altını üstüne getirdiğim falan da yok. Cuma günleri ders yoksa, ya da asabileceğim türden bir ders, bir konu varsa, hemen otobüs terminaline. İlk otobüse atlayıp bizim evin yolunu tutuyorum.

11 yaşımdan beri gide gele her dönemecini ezberlediğim yol bir saat kadar sürüyor. Trafonun orda iniyorum. Ordan eve yürümem beş dakika. Yürüyorum, yüzümde bir gülücük. Omzumdaki hafta sonu çantam ne kadar yüklü olsa da tüy gibi hafif. Hayatımın en keyifli dakikalarından beşi. Beni evde bekleyenlerin farkındalığım.

Evin kuş ötüşlü kapı zilini çaldığımda saat bire geliyor. Kapıyı annem açıyor. Hemen gülümseyerek elimden çantamı alıyor, bir çırpıda kirlilerimi giriş kapısının yanındaki çamaşır makinasına atıyor. Bense oturma odasına dalıyorum. Kızkardeşim o yıl lisede, sabahçı. O da az önce gelmiş okuldan. Oturmuş, ödev yapıyor. Onu yanaklarından öpüp kendimi atıveriyorum, haftasonunun büyük bir kısmını üzerinde tembel tembel geçireceğim kahverengi desenli emektar kanepeye. Ohhh!

“Annem tozlu pasta yapmış sabah” diyor kardeşim. Bildiğiniz un kurabiyesinin adı tozlu pasta bizim evde. Kardeşimin küçükken yakıştırdığı bu isim hoşumuza gitmiş ve yıllardır dilimize takılmış: Tozlu Pasta. İkimiz de çok sevdiğimiz için çoğu haftasonu muhakkak yapılır evde birkaç tepsi, taze taze. Tam o sırada annem giriyor odaya, iki elinde iki kurabiye. Tıkıştırıveriyor ağızlarımıza. Bir bana, bir kardeşime. “Çay da yarım saate hazır olur” deyip ekliyor “kanepe de yapıyorum.”

Öğleden sonram bir anda, daha bi güzelleşiyor. Kanepe! Bizim evde bayat ekmek hiç atılmaz, eğer dilimlenebilecek şekil şemaldeyse, annem ince ince keser ekmeği. Her dilimin üzerine yumurta, beyaz peynir, kuru nane, kimyon, kara biberden oluşan bir karışımdan biraz sürülür. Verilir fırına 10 dakika. Al sana kanepe. Yeme de yanında yat.

Eve gireli bir saat kadar olmuş ama okul, ders cok geride. Ödev mödev de yok bu hafta. İçim şenlik tadında. Annem taze demlenmiş çaylarımızı, pasta ve kanepeyle tepeleme dolu tabaklarımızı getiriyor. Tatlı bir açlıkla saldırıyoruz kardeşim de ben de. Herşey iyi tamam da müzik nerde!!!

Acilen kanal taramaya başlıyorum. Kral TVnin daha adı yok piyasada. 6-7 kanalımızdan birinde bir şeyler yakalarsak ne ala. TRT1, TRT Gap, Star1. Tam ümidimi kaybederken Kanal 6dan nağmeler yükseliyor. Bir klip programı. Sunucu kız iki şarkı arasını gevrek gevrek konuşarak doldururken, ben de teyp-kaset ayarlıyorum. Hoşuma giden bir şarkı olursa, kaydedeceğim. Daha sonra walkman’imde dinlemek için. Çok geçmiyor. Müjdeyi veriyor kırıtarak, ya benle yaşıt ya da benden birkac yaş büyük sunucu.

Kör istemiş bir göz Allah vermiş iki, misali. Ailecek sevdiğimiz bir şarkı, üçümüz de sözlerini biliriz. Parmağım teybin kırmızı “rec” düğmesinde, kayda hazırım. Kardeşim “Hep beraber söyleyelim, zevkli olur” diyor muzurca bir kahkaha atarak. Önce kaydımın kalitesine gölge düşecek diye endişe duyuyorum, ama sonra bir el işaretiyle OK veriyorum. Kaydetmeye başlıyorum. Hep bir ağızdan söylüyoruz.

İyi ki de kaydediyorum. Kaset hala bende… (Not: YouTube’daki bu klip, o mutlu ögleden sonra Kanal 6da izledigimiz)

Hiç yorum yok: